EMEL KEFELİ İLE SÖYLEŞİ

EMEL KEFELİ İLE SÖYLEŞİ

Söyleşen: Baki Ayhan T.

Değerli hocam, Metinlerle Batı Edebiyatı Akımları kitabınızı (F Yayınevi, 2007) kutluyoruz öncelikle. Şüphesiz, fakültelerin edebiyat bölümleri için ve edebiyat okurları için yararlı, derli toplu bir çalışma gerçekleştirmişsiniz. Bu kitabı hazırlarken nasıl bir yöntem uyguladığınızı anlatmanızı rica edebilir miyiz?

Kitabın amacı öğrencilere batı edebiyatında akımlarla ilgili derli toplu bir kaynak sunmaktı. Akımları incelerken her akımı tanımlayıp, temel özelliklerini belirlemek ve belli başlı temsilcilerini vermek gibi bir temel şablon kullandım. Akımların nasıl bir ortamda doğdukları, geliştikleri ve nasıl değişimler gösterdiklerini bilmek önemli. Bu değişimlerde kültürel, sosyal, siyasî, ekonomik, dinî hatta coğrafî faktörleri de dikkate alarak akımları incelemek gerekiyor. Böylece okur/öğrenci her akımın arka planı hakkında bilgi sahibi olurken gelecekte edebiyatın yol haritasının nerelere varabileceğini de bir anlamda sezebiliyor. Bu sezginin gelişmesi için ‘klasiği’ ve klasisizmden günümüze akımların gelişmesini iyi izlemek gerekiyor.
Kitap dört bölüm. Birinci bölüm akımları hazırlayan faktörler ve batı edebiyatı kavramları ele alınıyor. İkinci bölümde Antik dönemden günümüze gelişen edebî akımlar ve akım boyutuna ulaşmasa da akımları hazırlamak açısından özel bir görev yüklenen edebî hareketlere yer veriliyor. Üçünce bölümde edebiyat akımlarının Türk edebiyatındaki görünümleri üzerinde duruluyor. Bu bölüm genel bir bakış. Aslında kitapta da belirttiğim gibi Türk edebiyatında akımların , klasisizm, romantizm, realizm v.d. , müstakil bölümler halinde ayrı ayrı incelenmesi gerekli. Bu tür incelemeler karşılaştırmalı edebiyat açısından son derece önemli. Çünkü akımlarda görülen farklı ve ortak paydaya yerleştirebileceğimiz gelişmeler edebiyatlar arası etkileşimleri belirleyen göstergeler olarak düşünülebilir.
Dördüncü bölüm örnek metinlerden oluşuyor. Bu bölümü diğer baskılarda biraz daha zenginleştirmeyi düşünüyorum. Metinlerin arkasına eklenen araştırma soruları okur/öğrenciyi yönlendirme amaçlı. Zira edebî bir metin, roman ya da şiir seçme parçalardan hareket ettiğimizde bize zevk vermez. Sadece bizi yönlendirir. Asıl olan metnin tamamını okumaktır. Bu sorular metnin tamamını okumanın gerekliliğini vurgularken ilgili akımın temel özellikleri olarak görülebilecek hususları aramaya zorluyor. Açık uçlu bir liste olduğunu söylediğim okuma listesi de yine benim okuduğum ve edebiyat dünyası içinde okunması gerekli ya da akımlar açısından farklı veriler verebilecek metinlerden oluşuyor. Burada yer almayan eserler var şüphesiz ama bu listenin her okurun şahsi deneyimleri ile zaman içinde zenginleştirilmesi gerekiyor.
Zaman zaman öğrenciler metinler neden ilk bölümde değil diye soruyorlar. Benim hareket noktam önce bilgilendirmek sonra da kişinin kendini sınaması için ‘örnek metinler’ bölümünde okuru özgür bırakmaktı.Yine de her tür yapıcı eleştiriye açığım.Zira metnin daima okurda tamamlandığına inanıyorum. Bu kitap da kullananların görüşleri ile, farklı tespitleri ile tamamlanacaktır.


Sizce Avrupa edebiyatı, edebiyat yapıtları içerisinden bakıldığında, modernizmin yükseliş döneminde Avrupalı kimliğinin oluşmasında ne gibi katkılar sağlamıştır?
Avrupa yüzyıllardır önemi bir kültür merkezi . Bence hâlâ bu özelliğini koruyor. Avrupalı kimliği zaten çok önceden oluşmuş. Modernizmin oluşmasında rol oynayan siyasî, ekonomik vd. koşulların merkezinin Avrupa olması; bu coğrafyada aydınların/sanatçıların bir kaos fikri ile karşı karşıya kalmaları 1930’lardan itibaren özellikle de 1950’lerde eserlere yansıyor. Sağlam bir geleneğe sahip olan Avrupa edebiyatı, içinde bulunduğu koşulları değerlendirerek , insanın acılarını, mutluluklarını sağlam ve etkili bir biçimde eserlerde yaşatıyor. Avrupa edebiyatının bir de diğer edebiyatlara örnek olmak gibi bir özelliği var. Örneğin Rus edebiyatının temelleri de Avrupa edebiyatına dayanır. Ancak oradaki Rus kimliği, Rus toplumunun etkin varlığını hissettirerek ithal ettikleri malzemeye şekil veren Dostoyevski, Tolstoy, Gorki, Çehov gibi yazarların eserlerinde görülmektedir. Bugün durum biraz daha farklı artık Avrupa edebiyatı, Rus edebiyatı yerini dünya edebiyatına bıraktı. Belki de artık kimlikler belirgin değil. Verilen ipuçlarını izleyerek kimlikleri tespit etmek, sorgulamak hatta bazen kimlikler konusunda şüpheye düşmek okurları bekleyen sürprizler.



Kitabınıza örnek metinler de koyduğunuzu görüyoruz. Bu metinler eşliğinde, edebiyat akımları arasındaki geçişmeler konusunda neler söyleyebilirsiniz?

Örnek metinler biraz önce de söylediğim gibi yeterli değil. Bu metinlerin arttırılması ve her okur tarafından tamamlanması gerekli. Ama bir metinden diğerine geçtiğimizde yani dördüncü bölümde ‘akımlar merkezli’ bir okuma yaptığımızda birinci bölümde verilen bilgilerin uygulamaları ile karşılaşıyoruz. Yalnız gezenin Düşlerinden Bukalemun’a geçmek aslında duyguların dünyasından ya da duygu merkezli bir gözlemden ironik-eleştirel bir gözleme geçişi de simgeliyor.
Yalnız burada şiir örneklerini titizlikle seçmek gerekiyor. Çünkü şiirde sorun şu: Şiir çevrilebilir mi? Bence hayır. Ama yeniden inşa edilebilir. Akımların özelliklerini görmeye çalışırken şiir duygusunu aradığımız bazı örnekler zaman zaman öğrencileri hayal kırıklığına uğratabiliyor. Bu noktada en iyi çevirileri ya da şiiri Türkçede yeniden inşa eden şairlerin örneklerini seçmek gerekli.


Şiir çevirisinin neredeyse imkânsız olduğunu söylediniz. Peki, acaba öteki türlerin çevirisinde belli bir başarı çıtası söz konusu mudur? Sözgelimi realist veya romantik Fransız klasikleri, Rus klasikleri başarılı birer edebi yapıt olarak çevrilmiştir diyebilir miyiz? Yine bununla bağlantılı olarak, son zamanlardaki korsan çeviriler konusuna nasıl bakıyorsunuz?

Metnin yeniden inşası diğer türlerde de söz konusu. Ama şiirde duyguların düşüncelerin özel imgelerle ifade edilmesi, anlamın teksif edilmesi işi daha da güçleştiriyor. Diğer türlerde örneğin romantik veya realist edebiyat örneklerinde de dili ustaca kullanan bir yazarı çevirmek tabii ki özel bir çaba hatta yetenek gerektiriyor. Bir metni çevirmek, metni iyi anlamak, özümsemek sonra biçemsel eşdeğerliliği göz önünde bulundurarak bir başka kodda yeniden inşa etmek demek. Çeviri özellikle de edebî çeviri özel bir alan.Bu nedenle de belli yazarların çevirmenleri var. Yani o yazarın dünyasına nüfuz eden onun gibi düşünmeye çalışan, dünyasını kavrayan ve kendi diline aktaran bir çevirmen. Tabii ki bu durumda o çevirmenin de eseri farklı dillere taşımada ve tanıtmada çok özel bir görev yüklendiğini unutmamak gerekli. Her çeviri için aynı derecede başarılıdır denemez. Ama burada hepimizin bildiği bir sözü de hatırlatmadan geçemiyorum: “Çeviri kadına benzer. Güzel olursa sadık olmaz; sadık olursa da güzel olmaz.” Bu söze bir kadın olarak katılamam ama çeviri alanından bakarsak güzel bir çeviride çevirmeninin katkısı yadsınamaz kuşkusuz. İyi bir çevirmenin elinde metin aynı değeri taşıyacak biçimde başka bir koda aktarılabilecektir. Bu noktada dünya edebiyatından kitap seçerken bilinçli bir okurun çevirmene de dikkat etmesi gerekiyor. Korsan çevirilere gelince; yine her şey dönüp dolaşıp paraya geliyor. Emeği ucuza satın alan yayıncılar ne yazık ki eserlere ve işini hakkıyla yapan çevirmenlere yazık ediyorlar. Korsan kitap konusunda hassas davranırsak ve bilinçli seçimlerle okur olarak tavrımızı koyabilirsek sanırım yayıncılar da kendilerine çeki düzen vermek zorunda kalacaklar. Zira korsan kitap, korsan çeviri, korsan cd ler hepsi emeğe saygısızlık.


XXI. yüzyıla geldiğimizde postmodernizmin hakim olduğunu görüyoruz, siz de bu konuya özel bir yer ayırmışsınız, kitabınızın yenilikçi taraflarından biri de bu. Sizce postmodernizm edebiyata neler getirmiş, edebiyattan neler götürmüştür?

Postmodernizm tartışmalı bir konu. Bir arayış… Sadece edebiyat merkezli bir akım da değil. İleri teknoloji toplumlarında görülen insanın uygarlığa, dünyaya güvensizliğini yansıtan bir eğilim, bir dünya görüşü . ‘Gerçekleri’ görece olarak tanımlayan ve tartışmaya açan, alt ve üst kültür arasındaki sınırı tanımayan, hakim olan değerleri sorgulayan bir düşünce biçimi. Postmodernizm edebiyata farklı teknikler getirmiş olabilir, yeni bakış açıları kazandırmış olabilir ama estetik kaygıyı erozyona uğrattığını düşünüyorum. Bu dünya görüşü ile mükemmel bir eser de yazabilirsiniz, berbat bir metin de oluşturabilirsiniz. Okurunuzu okuduklarına bir biçim verme , yorumlama kaygısı içinde geliştirebilir ya da alışılmış edebiyat geleneklerini bilinçli olarak yıkan ve kişiyi bu gelenekleri sorgulamaya yönelten bir tutum kazandırabilirsiniz. Özellikle de ‘sorgulama’ farklı amaçlara hizmet edebilir. Birey olmanın yolu sorgulamaktan geçer, bu sorgulamanın binanın temellerini zedelememesine dikkat edilmelidir.


Son olarak şunu sormak isteriz. Bir akademisyen için karşılaştırmalı edebiyat çalışması yapmak, bizden büyük ölçüde farklı kültürlere yakından bakmak nasıl bir duygu, nasıl bir edebiyat fikri yaratıyor kişide?

Edebiyatı bir bütün olarak görmek gerekli bence. ‘Ben ve öteki’ , ‘biz ve onlar ‘ ayrımlarıyla edebiyata yaklaşmanın doğru olmadığını düşünüyorum. Edebiyat insanı anlatıyor, o halde hangi milletten olursa olsun insanın kaygıları, sevgisi, intikamı bence aynı.. Edebi metinlerdeki milli unsurlar, farklı coğrafyalardaki insan, hayatı ve sorunları , siyasi ve sosyal koşullar içinde davranış biçimlerini okumak insana daha geniş bir bakış açısı kazandırıyor. Karşılaştırma fırsatı veriyor. Bu fırsatı kendi değerlerine dışardan bakmak ve zenginliklerini ya da eksiklerini değerlendirmek bakımından kullanmak gerekli . Farklı kültürleri tanımak da insanın kendisini anlaması ve keşfetmesi için önemli . Bazen öyle örneklerle karşılaşıyorsunuz ki farklı sandığınız kültürle, farklı diye tanımladığınız insanla bir ortak paydada buluşuveriyorsunuz. İşte edebiyat böyle bir şey, zevkli bir yolculuk , gizemli bir serüven ... Bu serüveni farklı kültürlerin eserlerinde yaşamak da son derece keyifli.

İlginize teşekkür ederim. EK

Hiç yorum yok: