Coşkun Yerli ile Söyleşi

“Ben kendim de biraz Holden’ım zaten. Yatılı okudum. Ergenlik çağında dünyayı onunkine benzer bir gözle gördüm.”
Coşkun Yerli

(1950'de İstanbul'da doğdu. Türk ve Amerikan askeri okullarında elektronik, Hacettepe Üniversitesi'nde dilbilim okudu. Şiir, yazı ve çevirileri Yeni Biçem, kitap-lık, Şiir-lik, Göçebe ve Varlık dergilerinde yayımlandı. 1998 Arkadaş Z. Özger Şiir Yarışması'nda Jüri Özel Ödülü'ne layık görülen Yağmurun Direnişi başlıklı şiir dosyası 1998'de YKY'den çıktı. İngiliz, İrlandalı ve Japon şairlerden çevirdiği şiirler Cumhuriyet Kitap'ın "Şiir Atlası" bölümünde yayımlandı ve daha sonra Şiir Atlası III (YKY) içinde yer aldı. J. D. Salinger'dan çevirdiği Dokuz Öykü ve Çavdar Tarlasında Çocuklar (roman) ile Yükseltin Tavan Kirişini Ustalar ve Seymour Bir Giriş (öykü, Sevin Okyay'la birlikte) YKY'den çıktı. Öteki çevirileri: Matsuo Başo'dan Kuzeye Giden İnce Yol (YKY), Eavan Boland'dan Geceyarısı Çiçekleri, Roger McGough'tan Trenlere El Sallayan, Henry Reed'den Yıldızlı Şölen, Kobayaşi İssa'dan Ömrümde Bir Yıl.)
Söyleşi: Gökçe Metin

Salinger çevirmeye nasıl karar verdiniz?
Onun yalnızca The Catcher in the Rye romanını biliyordum. Öbür yapıtlarını görünce aldım. Okumaya çalıştım, anlamadım, sözlük mözlük derken söke söke okudum. Aldığım notlar sonradan çeviriye dönüştü.

Sevin Okyay’la birlikte yaptığınız Yükseltin Tavan Kirişini Ustalar çevirisinin temelleri Çavdar Tarlasında Çocuklar çevirisine yazdığı eleştiri yazısıyla mı atıldı yoksa önceden bir tanışıklığınız var mıydı?

Hiçbir tanışıklığımız yok. Karşılaşmadık bile. Çevirileri herkes ayrı ayrı yaptı.

Bir kitabın çevirisinde birincil kaygı ne olmalı sizce?
Türkçe okuyanlara hizmet duygusuyla hareket etmek.

The Catcher in the Rye’ı çevirirken sizi en çok zorlayan unsur ne oldu? Bunu nasıl aştınız? En çok titizlendiğiniz konu ne oldu?
Çeviride zorlayan bir unsur olmadı. Ben kendim de biraz Holden’ım zaten. Yatılı okudum. Ergenlik çağında dünyayı onunkine benzer bir gözle gördüm.

Kitabın başlığına nasıl karar verdiniz? Farklı alternatifler düşünmüş müydünüz ya da sonradan aklınıza geldi mi? Başlık konusunda yapıt dışında esinlendiğiniz herhangi bir şey oldu mu?
“Gönülçelen” Fransızca çevirisinde uydurulmuş, bize de öyle yansımış çevrilirken. Gönül çelen, hovarda birileri var gibi görünüyor. Sanki romantik bir aşk romanı arayan kırık kalpler için tuzak kurulmuş. Oysa bu kitapta koskoca kapitalist toplum eleştiriliyor bir yeniyetmenin ağzından. “The Catcher in the Rye” başlığını Salinger, 19.yy. İskoç şairi Robert Burns’un İskoç köylerinden derlediği “Comin’ thru the Rye” adlı türküden almış. Holden kızkardeşi ile hangi mesleği istediğini tartışırken bu türkü aklına geliyor...(Phoebe ile aynı ilkokula gittikleri için ortak bir konu bu) Asıl türküde “If a body meets a body coming thru the rye” deniyor. Holden ise, aklı fikri beysbolde olduğu için bunu “If a body catches a body coming thru the rye” diye hatırlıyor. Türkü, kendi başına çavdar tarlasından geçen bir genç kızın bir oğlanla karşılaşmasını anlatıyor. Sevimli bir türkü, hatta dikkatli yetişkinlerin anlayabileceği erotik bir dizesi bile var. Bildiğin gibi “Catcher” baseball’da karşıdan atılan topu elindeki özel eldiveniyle tutan kişi, sopalı adam vurup topu geri uçurmasın diye uğraşıyor. Holden kendini bir “tutan kişi” olarak düşlüyor. Nerede? Bir uçurumun kıyısındaki çavdar tarlasında oynayan, koşuşturan çocuklar arasında...Onlar dikkatsizce koştururken, düşerler diye tedirgin, bir yerlerden Holden çıkıp onları tutacak...Burada Holden (Salinger) gençleri kötülüklerden uzak tutmaya, onları uyarmaya çalışan biri...

Argo kullanımı konusunda kaygılarınız oldu mu? Bu konuda yayınevinin tutumu, yayınevinden önce sizin tutumunuz ne oldu?
Bu çeviriyi bana ısmarlayan olmadı. Dolayısıyla yayınevinin bir müdahalesi hiç söz konusu olmadı. Bildiğim kadarıyla YKY’nin bu tarz müdahaleleri olmaz zaten. (Orijinal metne müdahale edilmediği için Nasrettin Hoca kitabıyla ilgili büyük bir patırtı kopmuştu.) Türkçe’deki “argo” kelimesi, bence, ABD (ve şimdi de Britanya) İngilizce’sindeki “colloquial”ın tam karşılığı değil. Holden argo konuşmuyor. Bunu Türkiye’de oturduğumuz yerden anlamamız mümkün değil. Düşünün üç-beş kadın aralarında birbirlerine “siz herifler,” yani “you guys” diye hitap ederler. Ama dilin gelişimi içinde bu söyleyiş bizim “arkadaşlar, çocuklar” gibi algılanıyor. Dolayısıyla colloquial konuşmayı iyi kavramak için ABD’de yaşamış, durumları görmüş-yaşamış olmak gerekir. Bu tarzın neresi bizim “argo” dediğimiz tarz ile örtüşür, nerede kabalık var nerede yok...ancak yaşanarak anlaşılabilir. Ben Holden’ı 40’lın yılların sonunda, New York’ta şirket avukatlığı yapan, üst gelir diliminde bir Amerikalı babanın afacan ama nazik ve duyarlı oğlu olarak algıladım. Öte yandan tüm dünya giderek küreselleştiği (Amerikanlaştığı) için, son yıllarda sanırım, tüm dünyadaki gençler Holden’ınkine benzer bir “vocabulary” ve tarz ile konuşuyor artık.

94’te Cumhuriyet Kitap’ta çıkan “İnsanla Birlikte Olmanın Mutluluğu” başlıklı makalenizde “Hayyam’ı Yunus’u...esinleyen düşünce, bilinç ve sevgi, n’apalım, Salinger’da da böyle çiçek açmıştır” diyorsunuz. Bu “n’apalım”la tam olarak neye gönderme yapmak istediniz? Ayrıca insanlarla birlikte olmaktan mutlu olan Holden mı? Neden böyle bir başlık seçtiniz?

Yahudi/Hristiyan/İslam-Hint-Japon düşüncelerinin ortak paydası olarak gördüğüm bir “iyilik” ideası vardı kafamda bunu söylerken. Salinger bu düşünceleri özümsemiş biridir. Eserlerinde bunun yansımasını gördüğümü, ama Holden gibi afacanların ağzından büyük bir “iyiliği” dile getirmeye çalıştığını ima etmeye çalıştım. N’apalım, bu da onun tarzı...Salinger, doğru okumasını bilenler için “derin” bir yazardır. “Franny ve Zooey” öyküsünün sonlarında bir yerde, duvara asılmış yazılar vardır; bunlardan sanırım ikisi Kafka’ya aittir. Salinger, Kafka’nın bir saptamasını, çoğumuzun yalnızlığı hem istediğini hem de istemediğini söylüyor. Salinger’ın Glass öykülerindeki entelektüel insanlar, hem öteki insanlardan kaçarlar hem de onlarsız yapamazlar...

Hiç yorum yok: