Merhaba,
Güneydoğu Anadolu’da bir köy. Spiker ısrarla neler hissettiğini soruyor bir şehit anasına. Kadın da ısrarla Türkçe bilmediğini söylüyor. Kocanın tercümanlığına başvuruyorlar sonunda. Bir televizyon kanalında rastladığım bu görüntü çakılıp kaldı kafama bir süredir. Tüm yaşananların özeti gibi…
Doğu; tam olarak neresi olduğunu bilmediğimiz yer. Doğu, kültürel bir tanım mı, coğrafi bir bölge mi? Ortak bir tarih ya da ortak bir anlayış mı? Kime göre doğu? Güneydoğu’nun yanına bir de Ortadoğu’yu, Uzakdoğu’yu koysak ne olur örneğin? Yoksa doğu, batının kendisini dünyanın geri kalanından ayırma çabası mı sadece? Önümüzdeki sayıyı Doğu edebiyatına ayırdık.
Bir zamanlar Yeni Dergi, Yeni Ufuklar gibi çeviriye ağırlık veren dergiler vardı. Şimdilerde edebiyat dergilerinde çeviri ürünlere rastlamak neredeyse imkânsız. Okurun mu ilgisi kalmadı çeviri ürünlere, yoksa dergilerin editörlerinin, yayın yönetmenlerinin mi? Merak edip soruşturduk. Umarız, bir parça da olsa dikkatlerini çeviriye çevirebilmişizdir!
1859 yılında Şinasi’nin, Racine,
Ayrıca, “her çevirinin bir yorum olduğu” anlayışından yola çıkarak, bir şiirin çeşitli dünya dillerindeki çevirilerinin izini süreceğiz bundan böyle sayfalarımız arasında. Türkçe’deki nitelikli çevirilerinin de tümüne yer vererek. Bu ayki şiirimiz Apollinaire’in ünlü “Mirabeau Köprüsü” (Le Pont Mirabeau) adlı şiiri. Amacımız çevirileri iyi-kötü diye karşılaştırmak değil, bu tür karşılaştırmalı okumaların yararının altını çizmek. Biz “Bir Şiir Bin Çeviri” adını verdik bu bölüme, ama siz “Dillerin Kardeşliği” olarak da okuyabilirsiniz.
Yeni bir Ç.N.’ye kadar hoşçakalın…
Tozan Alkan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder