Özlem Berk Dil sınırlarını aşan bir çeviri ortaklığı: Joyce Lussu ve Nazım Hikmet

Özlem Berk

Dil sınırlarını aşan bir çeviri ortaklığı: Joyce Lussu ve Nazım Hikmet



Türk Edebiyatı’ndan İtalyanca’ya çevrilen ilk eser 1957 yılında Nazım Hikmet’in Ma è poi esistito Ivan Ivanovic? başlığıyla aktarılan İvan İvanoviç Var mıydı Yok muydu? adlı oyunudur. Bunu 1958’de yine Nazım’ın Poesie (Şiirler), 1960’da şiir ve tiyatro eserlerinden örnekleri içeren Poesia ve Teatro (Şiir ve Tiyatro) başlıklı iki cilt, 1961’de In quest'anno 1941 (Şu 1941 Yılında) ve La Conga con Fidel (Havana Röportajı), 1963’de Poesie d'amore (Aşk Şiirleri) başlıklarıyla şiir derlemeleri ve 1965’de Paesaggi Umani (Memleketimden İnsan Manzaraları) izler.

Nitekim İtalyan okurlar uzun yıllar Türk edebiyatını sadece Nazım Hikmet ve Yaşar Kemal’le tanımışlardır[1]. Nazım Hikmet’in şiirleri defalarca yeniden basılmış, şair özellikle de aşk şiirleriyle tanınıp çok sevilmiştir. Poesie d'amore uzun yıllardır İtalya’da Sevgililer Günü’nde en çok satan kitapların başında gelmektedir.

Nazım’ı İtalyanca’ya aktaran ilk çevirmen olmamasına rağmen, onu tek başına İtalyan okurlara sevdiren Joyce Lussu çok yönlü ve üretken bir yazar, tarihsel bir karakter ve alışılmadık bir çevirmendi.

Floransa’da doğan Joyse Lussu (1912-1998) Marche bölgesinden ilerici, aristokrat ve toprak sahibi bir ailenin üç çocuğundan sonuncusuydu. Büyük annelerinin ikisi de İngilizdi ve Joyce’la birlikte diğer iki kardeşinin adı da atalarının anısına İngilizce konmuştu. Baba Guglielmo Salvadori (1879-1953) Leipzig Üniversitesi’nde felsefe okumuş ve başarılı akademik kariyerine Herbert Spencer’ın eserlerini İtalyanca’ya çevirerek başlamıştı. Eşi Giacinta Galletti’yle (1876-1960) birlikte faşizm karşıtı harekete aktif olarak katılmış, İngiltere’de The Manchester Guardian gibi ünlü gazetelerde yazılar yayımlamışlardı. Ancak 1924 yılında Guglielmo “kara gömlekliler”[2] tarafından ciddi bir biçimde yaralanır ve aile gizlice, sekiz yıl kalacakları İsviçre’ye sürgün olarak gider. Joyce ve kardeşleri burada devam ettikleri okulda Anglo-İtalyan ailelerinin eğitim mirasına Fransızca ve Almanca dil ve kültürünü de eklerler.
Joyce Lussu daha sonra Heidelberg’de Karl Jaspers ve Heinrich Rickert’in öğrencisi olarak felsefe okurken Nazizmin doğuşuna tanıklık eder; Sorbonne’da edebiyat ve Lizbon’da filoloji okur. 1933-1938 yılları arasında Afrika’nın pek çok ülkesini gezer. Anne ve babasının izinden giden Joyce, Avrupa’daki toplumsal, tarihsel ve edebî meselelerle yakından ilgilidir. Adalet ve Özgürlük (Giustizia e Libertà) adlı faşizm karşıtı yeraltı hareketinin sadık bir üyesi ve İkinci Dünya Savaşı sırasında İtalyan direnişinin aktif bir yandaşı olur. 1938 yılından itibaren birlikte olduğu Adalet ve Özgürlük hareketinin lideri Emilio Lussu’yla 1944 yılında evlenir.

Savaştan sonra da Lussu hâlâ barış uğruna savaşanları unutmaz ve pek çok uluslararası barış hareketine dahil olur. Bu çoğulcu kültürel ortamlarda Lussu Avrupa geleneğine, özellikle de İtalya’ya yabancı pek çok yeni kültürle tanışır. Savaş sırasında askeri sınırları aşmasını sağlayan çokkültürlü ve çokdilli özelliğinin bu sefer de İtalya’da tanınmayan bu yabancı kültürlerin edebiyatlarına ulaşmasını sağlayacağını farkeder.

Lussu özellikle şiire meraklıdır, kendisi de şiirler yazmış, Liriche başlığıyla Benedetto Croce’nin derlediği ve çevirdiği ilk şiirleri (bunlardan birkaçı Almanca ve Fransızca yazılmıştı) 1939 yılında yayımlanmıştır. Ancak Lussu, daha sonraları özellikle Batı edebiyatı geleneğine yabancı, az bilinen dillerde yazılmış şiirleri İtalyanca’ya aktarmaya yoğunlaşır. Lussu’nun İtalyanca’ya çevirdiği ilk şiirler ise Nazım Hikmet’in şiirleridir.

Nazım Hikmet ve Joyce Lussu 1958 yılının haziran ayında Stokholm’deki Barış Konferansı’nda tanışırlar. Lussu delegelerden birinin Nazım için ‘dünyanın yaşayan en büyük şairi’ dediğini duyar. Nazım’ı tanımadığı için utanan Lussu, hemen konferansta sergilenmekte olan Nazım’ın başka dillere çevrilmiş olan şiirlerini bulup inceler. Konferans sırasında kısa sürede arkadaş olurlar. Joyce Lussu Nazım Hikmet’le tanışmasını hayatının en önemli deneyimlerinde biri olarak tanımlar. Bu karşılaşma Lussu için aynı zamanda en eğitici deneyimlerden biri de olmuştur (Ballestra, 224-5). Lussu ilk defa Nazım sayesinde Batı merkezli bir bakış açısından kurtulmuş, yeni şiirler ve yeni dünyalar tanımaya başlamıştır.

Lussu ve Nazım’ın ortak dili Fransızca’dır. Nazım’ın Fransızcası ‘kendine özgü’, Lussu’nun çok da önem verdiği dilbilgisi ve sözdizimine fazla dikkat etmeyen bir Fransızca’dır (Lussu, 1998a: 7). Ancak yine de çok iyi anlaşırlar. “Şiirlerim hoşuna gittiyse” der Nazım, “niye onları İtalyanca’ya çevirmiyorsun?” “Deneyelim” der Lussu ve böylece birlikte çalışmaya başlarlar (Lussu, 1998a: 8).[3] Oysa ne Lussu tek kelime Türkçe bilmektedir ne de Nazım İtalyanca.
Lussu otuz yıl sonra bu çeviri deneyimini şu sözlerle anlatacaktır:

Otelin salonuna gittik ve bana kısa bir şiirini okudu. Yıpranmış, küçük bir
kağıda çocukça bir yazıyla yazılmıştı.... Çok iyi şiir okuyordu. Etkili ve
dolgun bir sesi vardı. Türkçe, seslilerden ve yarım seslilerden yana zengin,
güzel bir dildi. Sonra açıklamaya koyuldu. Bana neyi anlatmak istediğini çok iyi
biliyordu. Sözcükler üzerinde çok titizleniyordu. Fransızca karşılığını
bulamadığı zamanlar başka sözcüklerle, deyimlerle, başka dillerden deyişlerle,
benzetmelerle ya da güzel ve devinmesini iyi bilen, ellerini kullanarak
açıklamaya çalışıyordu. Hiçbir zaman anlamadığım ya da yaklaşık anladığım
duygusuna kapılmadım. ‘Yalnızca anlaşılabilir, somut sözcükleri gündelik, bir
köylünün bile anlayabileceği bir dil kullan’ diyordu.[4] (Lussu,1995: 17)

Çeviri hızla ve zahmetsizce ilerler. Lussu’nun kafasında bir belirsizlik olduğunda Nazım anlatmak istediğini örnekler vererek açıklar. Böylece ‘eksik anıştırmalar, dolaysız çağrışımlar bile benzersiz bir biçimde beliriyor ve imgeler başka bir yapı ve başka seslerden yararlanarak, ancak biçime yakın ve anlama uygun olarak yeni bir dilde yeniden doğuyordu.’ (Lussu, 1998a: 9; 1998b: 24).[5]
Lussu’ya göre Nazım’ı çevirmek zor değildir; aslında belki de bütün şairler kolay çevrilebilirler. Önemli olan onları tanıyabilmektir ve bunun için de filolojik bilgi yetmez:

Bunun için özel bir ilgi ve yazarın şiirsel dünyasına, moral ve ruhsal
temellerine, sağ duyusuna ve duyarlılığına katılabilme yetisi olmalı. Eğer bu
paylaşım varsa anlatım ve çevre farklılıkları, çevrildiği dile uygun yapılar
kullanılarak yeniden yaratma sürecinde kolayca eritilebilir. (Lussu, 1995:
18)

Lussu bu yüzden Nazım’ı çevirirken ne Türk dilini, ne Türk edebiyatını ne de Türk, Osmanlı ya da Arap-Fars tarihini öğrenme ihtiyacı duyar. Onun yapmak istediği dilbilgisi kitapları ve sözlüklerle filolojik bir eser üretmek değildir. Zaten Türk şiiriyle de ilgilenmez, sadece Nazım ve onun şiirleridir ilgisini çeken. (Lussu, 1998a: 26-27) Lussu Nazım’ın büyük bir özgürlük duygusuyla yazdığını söyler, ‘çünkü başkalarına anlatacak şeyleri’ vardır. Şair için de, çevirmeni için de önemli olan dilsel bir çeviriden çok anlamsal bir aktarımdır:

Çevirmenler mısralarına hakkını vermezse omuzunu silker yeni mısralar düşünmeye
koyulurdu. Mısralarını cömertçe hediye ederdi çevirmenlere. İnsanlar onlarla
istediklerini yapabilirdi. (Lussu, 1998a: 23)

Dilini değil belki ama, çevirdiği şairin hayatını, kökenlerini, çevresini, kültürünü tanımak ister Lussu. Bu yüzden Türkiye’ye gelmesi şarttır. (Ballestra 226) Nitekim pek çok kez Türkiye’yi ziyaret eder. İstanbul ilk gelişinden itibaren yabancılık çekmediği bir kent olur. Lussu Avrupalı arkadaşlarının anlattığından farklı bir İstanbul görür. Kentin şık ve Batılı semtlerinden ziyade, tozlu ve düzensiz yolların olduğu mahalleleri gezer. Böylece kendini ‘maceracı gibi görülebilecek ama gerçekte hiç de öyle olmayan bir biçimde Türk anti-faşist hareketi içinde’ bulur. Bu Nazım’ı ‘derinden anlayarak’ çevirebilmesi için de gereklidir. Münevver ise önce bir akraba, sonra bir kardeş gibi olur Lussu’ya. Nazım’ın şiirlerini yayınlamış yayınevlerinden zorla alabildiği çeviri haklarından elde ettiği gelirin hepsini İstanbul’a gidip Münevver’i görmek için harcar. (Lussu, 1998b: 88-91; 1995: 20-22)

Şiir çevirmek Lussu’ya göre, ‘bir dilin dilbilgisel ve sözdizimsel zorlukları üzerine akademik ve filolojik kuru bir çalışma değildir. Şiir çevirmek şiiri anlama çabasıdır, onu neredeyse yeniden yaşamaktır.’ Bunun için şairle çevirmenin yaşam karşısında insanın duruşu konusunda ortak bir paydalarının olması yeterlidir. (Lussu, 1998a: 5)

Nitekim Lussu’nun çevirdiği şairlerle arasında ne dilsel ne de coğrafi benzerlikler bulunmaktadır. Arnavutluk’tan Angola’ya; Mozambik’ten Vietnam’a kadar pek çok farklı dilden ve coğrafyadan gelen şairin şiirlerini çevirir Lussu. Bu şairleri birbirlerine bağlayan ve seçiminde etkili olan şey ise tektir: ‘Dünya sevgisi, onu değiştirme mücadelesinde duyduğu sorumluluk, tarihsel ve politik anlamda devrimci görev ve sorumluluk’ (Lussu, 1998a: 5). Lussu’nun şiir çevirmesinin sebebi Nazım’ın şiir yazma sebebinden farklı değildir:

Bana neden şiir yazdığımı soruyorsun. Bu soruyu başka bir biçimde sormak daha
doğru olurdu. Neden ve nasıl başladım şiir yazmaya ... Bambaşka bir insanlık
buldum. Ve başka bir biçimde yazmaya başladım. Ve o zamandan beri şiir yazmamayı beceremedim. (Lussu, 1998a: 5)

Lussu özellikle İtalyan okurlara yabancı, bu ülkede çok bilinmeyen edebiyatlara yönelir. Az sayıda insan tarafından konuşulan dillerin, İtalya’da bir kaç filoloğun dışında kimsenin tanımadığı büyük şairlerini çevirmek için çabalar hayatı boyunca. Ona göre bir şiiri kendi dilinde yeniden yaratmak için filolog olmak yetmez. Onun için hiç bir zaman bir dilde ya da edebiyatta uzmanlaşma zorunluluğu duymaz. Lussu’nun amacı, sorularına cevap olacak şairleri arayarak ve onları ülkesinde tanıtarak hayatını geçirmektir. (Lussu, 1998a: 157-158).

Nazım İtalya’ya bir kaç kere gidebilir.[6] Roma’ya ilk gidişinde bir yandan şiirlerini çevirirlerken Lussu’nun bir rehber gibi ona göstermeye ve anlatmaya çalıştığı Roma’yla ilgilenmez Nazım, hatta bunu yaptığı için kızar bile ona: ‘Artık Roma üstüne hiç bir şey yazamam. Roma’yı artık ancak senin gözlerin ve açıklamalarınla görebileceğim. Herşeyi mahvettin’. (Lussu, 1998a: 24) Ancak daha sonra Nazım’ın tekrar İtalya’ya gelmesi ve başka İtalyan kentlerini gezerek izlenimlerini şiirleştirmesi konusunda anlaşırlar:

Yöntemimiz şöyle olacaktı: Arabayla ya da daha iyisi bulunursa at arabasıyla
(kalbindeki rahatsızlık nedeniyle fazla yürüyüp yorulmaması gerekiyordu)
yanımızda bir ses kayıt aletiyle dolaşacaktık. O dikkatini çeken şeyleri kendi
kendine Türkçe kaydedecekti. Akşamları bu sözlü notları düzenleyip yazıya
geçirecektik, ben de onları günbegün çevirecektim. (Lussu, 1998a: 25)

Ancak bu planı gerçekleştiremez Nazım ve Lussu. Öte yandan pek çok uluslararası toplantı ve kongrede buluşurlar ve çeviri çalışmalarına devam ederler. Lussu, Nazım Hikmet’in ölümünden sonra da fırsat buldukça Münevver Andaç’ı Varşova’da ziyaret etmiş, onun Fransızca çevirilerinden yararlanarak Nazım’ın şiirlerini İtalyanca’ya aktarmaya devam etmiştir. (Lussu,1998a: 157)

İkinci dilden çeviri çeviri tarihi içinde alışılmadık bir durum olmasa da Lussu’nun şiir çevirilerinin ayrı bir yeri olduğunu kabul etmek gerekir. Lussu çevirmek istediği şairlerin pek çoğunu tanıma şansına sahip olmuş, Afrika’dan Danimarka’ya kadar pek çok ülkeyi gezerek bu şairlerin ülkelerini, kültürlerini ve toplumlarını tanımaya, öğrenmeye çalışmıştır.

Lussu çevirdiği şiirlerin pek çoğunu yine şairlerinin ağzından dinleyebilmiş, dilini anlamasa bile şiirin sesini, melodisi duyabilmiş ve şairlerle yakın çalışması sonucu bu şiirlerin arkasındaki dünya görüşünü de kavrayabilmiştir:

Şiirleri çevirmek için, onları genellikle üç ya da dört dil konuşan şairlerin
kendilerine açıklatıyordum. Bir şair her zaman belli bir sözcüğü, belli bir
imgeyi ya da metaforu, anıştırmayı ya da çağrışımı niye kullandığını anlatırken
çok nettir. (Lussu, 1998a: 164)

Nitekim Lussu’nun seçtiği şairler anlam belirsizliğinden ve edebi imgelerden kaçınan, sözlerinin okuma yazma bilmeyen insanlar tarafından bile anlaşılmasını isteyen şairlerdir. Lussu da çevirilerinde dilsel doğruluk sağlamaktan çok, okurlarla bu şiirsel iletişimi kurmaya, böylece İtalyan okurlara bilmedikleri, başka dünyaların kapılarını açmaya, onlara bu yeni dünyaları oldukları gibi açık ve anlaşılır bir biçimde tanıtmaya çalışmıştır.
Nazım Hikmet’in İtalya’da yayımlanan ilk şiirleri başlangıçta fazla ilgi görmez. Lussu Nazım’ın şiirlerini çevirirken metinleri ve başka bir ülkenin yaratıcılığını onları kendi Batılı kültürünün filtresinden geçirmeden dolaysız olarak aktardığını iddia eder. Bu ise hemen anlaşılmayan yeni bir şeydir. (Ballestra, 227) Lussu Nazım’ın şiirlerinin daha sonraları gördüğü ilgiyi de gençlere bağlar, ancak ne Nazım ne de şiirleri hakkında hiç bir eleştiri yazısı çıkmamasından ve ‘resmi kültür’ tarafından yok sayılmasından yakınır.[7] Ancak okurlar Nazım’ı keşfetmiştir ve kulaktan kulağa bu büyük şairin adını yaymaktadır. Nitekim Lussu’nun 1960’lı yılların ortalarından itibaren her sene çeviri hakkı olarak üç bin kitap karşılığı gelir elde etmiştir. (Ballestra, 171, 238)

Yakın zamana kadar pek çok İtalyan çevirmen Nazım Hikmet’i Fransızca çevirilerden İtalyanca’ya aktarmıştır. Bu Fransızca metinler de çoğunlukla Münevver Andaç’ın çevirileridir. Örneğin Memleketimden İnsan Manzaraları’ndan kimi parçalar ilk olarak Türkçe’de değil, Andaç’ın Fransızca çevirisinden sözcüğü sözcüğüne bir aktarımla 1960 yılında İtalyanca’da yayımlanmıştır. Eserin yine tam olmayan bir Türkçe versiyonu ise ilk olarak 1965 yılında Joyce Lussu’nun çevirisiyle birlikte (koşut olarak) yine İtalya’da yayımlanmıştır (Göksu & Timms, 235).
Nazım’ın bir kaç şiir kitabı ise İtalyanca’da iki çevirmenin adıyla yayımlanır: Joyce Lussu ve Velso Mucci. Ancak bu ortak çeviri çalışmasının nasıl olduğu hakkında pek bilgimiz yok. Öyle anlaşılıyor ki Velco Mucci otuzlu yıllarda Paris’deyken Nazım’ın kimi şiirlerini Fransızca çevirilerinden okumuş ve bir eserinde belirttiği gibi, daha sonra bazı şiirlerini Fransızca, İngilizce ve Almanca çevirilerden yararlanarak çevirmiştir (D’Angelo, 40-41). Lussu’yla birlikte çevirmen olarak görüldükleri derlemelerin de ortak bir çalışmadan çok, iki çevirmenin çevirdikleri şiirleri bir arada yayımlama isteği olarak anlaşılabilir.
Nazım Hikmet’in Türkçe’den İtalyanca’ya doğrudan çevrilen ilk kitabı Sevdalı Bulut 2000 yılında yayımlanmıştır. Nazım’ın kimi şiirleri ise Türkçe’den İtalyanca’ya Poesia adlı derginin Mart 2007 sayısı için ilk defa Barbara La Rosa tarafından çevrilmiştir. Ancak alışılmadık yöntemlerle dilin sınırlarını aşarak Nazım Hikmet’in İtalyan okurlarca tanınmasında ve kırk yıldan fazla bir zamandır bu ülkede sevilerek okunmasında en önemli rolü Joyce Lussu oynamıştır.

Nazım Hikmet’in İtalyanca’ya çevrilen eserleri (ilk basım tarihleriyle):

1957 Ma è poi esistito Ivan Ivanovic?, çev. Franco Lucentini (Torino: Einaudi)
1958 Poesie, çev. Franco de Poli (Roma: Avanti)
1960 Opere 1: Poesie, çev. Ignazio Ambrogio, Giovanni Crino, Joyce Lussu, Velso Mucci (Roma: Riuniti)
1960 Opere 2: Teatro, der. Giovanni Crino (Roma: Riuniti)
1961 In quest'anno 1941, çev. Joyce Lussu (Milano: C. M. Lerici)
1961 La Conga con Fidel, çev. Joyce Lussu (Milano: Edizioni Avanti!)
1963 Poesie d'amore, çev. Joyce Lussu ve Velso Mucci (Milano: Mondadori)
1965 Paesaggi Umani (Memleketimden İnsan Manzaraları), çev. Joyce Lussu (Milano: Lerici)
1971 Paesaggi Umani: Poema dal carcere (Memleketimden İnsan Manzaraları), çev. Joyse Lussu ( Milano: Accademia - Firenze: Sansoni).
1972 Poesie çev. Joyce Lussu ve Velso Mucci (Roma: Newton & Compton Editori).
1996 34 poesie d'amore, çev. Joyse Lussu (Milano: Mondadori)
1997 Altre poesie d’amore, çev. Joyse Lussu (Milano:Mondadori)
2000 Il nuvolo innamorato e altre fiabe (Sevdalı Bulut), çev. Giampiero Bellingeri (Milano: Mondadori)


[1]
Yaşar Kemal’in İnce Memed’i İtalya’da ilk defa 1961 yılında yayımlanmış, Yaşar Kemal ve Nazım Hikmet 1990’lı yıllarda Orhan Pamuk’un kitaplarının çevirileri başlayana kadar Türk edebiyatının en çok tanınan iki temsilcisi olarak kalmıştır.

[2] Kara gömlekliler (Camicie nere) 1. Dünya Savaşı’nın bitiminden 2. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar İtalya’da faal olan, Mussolini yönetimindeki Faşist paramiliter grouplara verilen ad. Diğer adı Ulusal Güvenlik için Gönüllü Birliği’dir (La Milizia Volontaria per la Sicurezza Nazionale).

[3] Lussu, Ballestra’yla yaptığı görüşmede Nazım’a şiirlerini çevirmeyi kendisinin teklif ettiğini söyler. (Ballestra, 226)

[4] Bu tür bir çeviri etkinliği Nazım için yeni değildir. 1952 yılının Temmuz ayında Macaristan’a yaptığı ilk ziyareti sırasında Nazım, şair György Somlyó ile birlikte, bir Fransız diplomatın kızı olan çevirmen Klari’nin de yardımıyla şiirlerini çevirmeye koyulur. Nazım şiirlerini önce Türkçe olarak yüksek sesle okur, sonra Fransızca taslak bir çeviri hazırlar, sonra Somlyó bunu Macarca’ya çevirip yüksek sesle okur. Böylece iki hafta içinde, ‘20. Yüzyıl Şiiri’ serisi içinde aynı sene yayımlanacak bir kitap ortaya çıkarırlar. (Göksu & Timms, 272)

[5] Lussu’nun Münevver Andaç’ı kızı Renan ve Nazım’la olan oğulları Memed’le birlikte Türkiye’den kaçırma öyküsünü de anlattığı ve Il turco in Italia (ovvero l’italiana in Turchia) adıyla yayımladığı Nazım Hikmet’in biyografisi kısmî olarak çevrilmiş ve bir kaç mektup ve fotoğraf da eklenerek Buluşma başlığıyla Türkçe’de yayımlanmıştır. Ancak kitabın çevrilen kısımlarda da kimi zaman burada olduğu gibi eksik çeviriler olduğunda alıntılar metnin aslından çevrilerek verilmiştir.

[6] Bir kaç başka konuda olduğu gibi Lussu bu konuda da çelişkili şeyler söylemiştir. İlk olarak 1967 yılında yayımladığı Tradurre Poesia başlıklı kitabında (23) ve Il turco in Italia’da (115) Nazım’ın bir kaç defa İtalya’ya gittiğini söyler. Silvia Ballestra’ya ise Nazım’ın İtalya’ya ancak bir defa gidebildiğini anlatır (236).

[7] Lussu’nun bu yakınması Giacomo D’Angelo’nun yakın zamanda kitapçık olarak yayımlanan uzun bir eleştiri yazısına rağmen hâlâ geçerliliğini korumaktadır.

Kaynakça:
Ballestra, Silvia. Joyce L. Una vita contra. Milano: Baldini & Castoldi, 1996.
D’Angelo, Giacomo. Cantastorie della rivoluzione. Chieti: Solfanelli, 2008.
Göksu, Saime ve Edward Timms. Romantic Communist:


The Life and Work of Nazım Hikmet. London: Hurst & Company, 1999.

Hikmet, Nazım. Poesie. Çev. Joyce Lussu ve Velso Mucci. Roma: Newton, 2002.
Lussu, Joyse. “Introduzione”. Poesie içinde. Roma: Newton, 2002: 7-29.
Lussu, Joyce. Tradurre poesia, Roma: Robin Edizioni, 1998a.
Lussu, Joyce. Il turco in Italia (ovvero l’italiana in Turchia), Ancona: Transeuropa, 1998b.
Lussu, Joyce. Buluşma, çev. Engin Demiriz ve Anna Lia Ergün, İstanbul: Açılım Yayınları, 1995.
Poesia, n. 214, Mart 2007.

Hiç yorum yok: